2500 yıllık yolculuk… Türk halı sanatının 2500 yıllık serüveni.
Halıcılığın tarihsel gelişimi
Halıcılığın günümüze gelinceye kadar hangi tarihlerde, nerelerde, kimler tarafından, ne şekilde dokunduğunu, arkeologların kazılarından elde ettikleri halı kalıntılarından ve bu alanda araştırma yapan bilim adamlarının çalışmalarından öğrenmekteyiz. Kazılardan elde edilen halı parçalarından, halının hangi zaman diliminde kimler tarafından dokunduğunu ve nasıl bir kalite özelliğine sahip olduğunu araştırmacılar ortaya koymuşlardır. Bu araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre halıcılık eski tarihlerden bu yana boyamada, desende, düğüm tekniğinde ve ebatlarda gelişme göstererek günümüze kadar gelmiştir. Bu değişimlerin bir kısmı teknolojideki gelişmelere paralel olarak ortaya çıkmıştır.
Dünya tekstil tarihinde yaklaşık 3000 yıldır temel yapısı değişmeden bu güne kadar önemini saklamış tek ürün el halısıdır. İlk zamanlar insanların yaygı ve örtü ihtiyaçlarını karşılamak için meydana getirdikleri halı, sonraları değerli bir sanat eseri olarak sarayları, mabetleri ve şatoları süslemiş, ressamların tablolarına konu olmuştur. El dokusu halıcılığın çok eski bir geçmişi vardır. Arkeolojik araştırmalara göre tarihsel devirlerde yaşamış insanlar; ağaç kabuğu ve liflerini örerek ilk dokumayı meydana getirmişlerdir. Diğer dokumaları tarihin akışı içerisinde, insanlar hayat şartlarına göre oluşturmuşlardır.
Pazırık Halısı
Halıcılık insanlığın en eski el dokuma sanatlarından birisidir. Halıcılığın kökeni milattan önceki yüzyıllara kadar uzanmaktadır. Bulunan en eski halının M.Ö. V. yüzyılda dokunduğu ve en eski halı örneği olduğu konusunda, halı bilginleri arasında kuvvetli bir fikir birliği vardır. Gördes düğümü tekniğiyle dokunmuş çok ince bir işçilik gösteren koyu ve açık kahverengi zeminli, sarı desenli, 1 santimetrekaredeki düğüm sayısı 36 olan 1.83×2 metre büyüklüğündeki bir halıya rastlanmıştır. Bu düğüm sıklığı halının kendi dönemi içerisinde büyük bir ustalıkla yapıldığını göstermektedir. Güney Sibirya’da Pazırık bölgesinde ki kurganların(mezar) birinde bulunan bu halını yanında at iskeletinin bulunması, eyer örtüsü olarak kullanıldığı düşündürmüştür.
Yüz yıl öncesine kadar dünyanın en eski halılarının XIV-XV. yüzyıllardan kalmış oldukları literatürlerde yer alırken, Orta Asya’nın yüksek yaylalarında Hun kurganlarında yapılan kazılarda ortaya çıkan yeni halıların keşfiyle dünya halı sanatı tarihçesi, birden bire günümüzden 2500 yıl öncesine kaydırılmıştır. M.Ö. VI. yüzyıllardan I. yüzyıla kadar, bütün Orta Asya’yı kapsayan ve Hun topluluklarının yayıldığı alanlarda görülen “hayvan üslubu”, milattan sonraki toplulukların batıya hareketleriyle Doğu Avrupa ve Karadeniz’in kuzeyindeki alanlarda da yaygınlaştığı için, kısaca iki kıtayı kapsayan anlamında “Avrasya hayvan üslubu” olarak tanımlanmıştır.
Orta Asya’da bu dönemde hayvan figürlerinde kuvvetli bir üsluplaşmanın orta ya çıkmasıyla; altın, gümüş, bronz gibi madenlerden ajurlama tekniği ile ya da başka tekniklerde yapılmış küçük figürinler ve çeşitli objeler, hayvan heykelleri veya kabartmalar ortaya çıkmıştır. Benzer örnekler, ahşap üzerine işlenerek veya biçim verilerek de elde edilmiştir. Ayrıca keçe üzerine uygulanmış, sakin ya da mücadele eder vaziyetteki figürlü kompozisyonların uzantılarını, dokumalar üzerinde de görmek mümkündür. Bazen de deriden kesilip, eğerlere aplike olarak yapıştırılmış hayvan şekillerinin, kuvvetli bir üsluplaşmaya giderek, çok geniş bölgelere yayılmış olduğunu görmekteyiz.
Arkeoloji ve sanat tarihinde yeni bir sayfa
Bu şekilde üsluplaşmış ve içlerine efsane hayvanlarının katıldığı örneklerle zenginleştirilmiş, M.Ö. V-I. yüzyıllar arasına tarihlenen bir halı, yakın tarihlerde ortaya çıkmış ve “dünyanın en eski halısı” olarak kabul edilmiştir. Rus arkeoloğu C. İ. Rudenko’nun, Kazakistan’ın doğusunda, Altay Dağlarının güneyinde Pazırık Yaylası’nda ortaya çıkardığı bu halı, teknik, motif, desen, renk ve kompozisyon açısından Orta Asya kültürlerinin ortak bir ürünü olarak değerlendirilmektedir. Aynı zamanda arkeoloji ve sanat tarihi açısından da yeni fikirlerin edinilmesinde etkili olmuştur.
Orta Asya’nın çeşitli yörelerinde daha milattan önceki asırlarda başlayan mezar soygunculuğu, Rudenko’nun kazdığı bu kurganı da hedef seçmiş ve bilinmeyen bir tarihte, bu kurgan da soyulmuştur. Soygundan sonra mezar içine sızan sular burada donarak, halı ile birlikte soygundan arta kalan eşya ve objelerin kaskatı şekilde günümüzde ulaşmasını sağlamıştır. Buzlanma olmasaydı belki bu kurgandaki objeler de zamanla çürüyecek ve halının tarihçesi konusunda çok önemli bir kanıttan yoksun kalacaktık. Belki de bu konuda, başka tarihler teklif etmeye devam edecektik. Burada dikkatimizi çeken önemli bir hususun, bu halının teknik, desen, renk ve kompozisyon bakımından oldukça ileri bir devreye işaret ediyor olmasıdır. Yani bu halı, basit bir ilk olmayıp, alt yapısının en az 5-6 asır öncesine dayandığı anlaşılan bir sanatın ulaştığı en üst seviyeyi göstermektedir. Benzer değerlendirmelerde bulunan bir başka Rus arkeoloğu Khoplin’de halıcılığın yörede iki bin yılından beri bilindiğini ve asıl vatanının da Batı Türkistan olduğunu ifade etmiştir.
Türk düğümü “Gördes”
Günümüzde St. Petersburg Hermitage Müzesi’nde bulunan bu halı, teknik olarak Türk (Gördes) düğümü ile dokunmuştur. Gayet ince ve çift bükümlü yünden dokunmuş olan halı, özel bir şahıs için oldukça sık ve kaliteli dokunmuş olduğunu göstermektedir. Buna ilaveten halı üzerindeki desenlerde Türk kültürüne ait yansımalar ön plana çıkarken, yer yer Batı İran ve Mezopotamya kültürlerinin etkileri de görülmektedir. Kuşkusuz İlk ve Ortaçağlar boyunca Doğu ile Batı arasında çok önemli bir ulaşım sağlayan İpek Yolu üzerinde bulunan kurganlar, bu güzergâhtan gelip geçen yolculardan etkilenen Orta Asya halkları tarafından meydana getirilmiştir. Halı üzerinde dikkat çeken motif ve şekiller, halıyı çevreleyen beş bordür ile orta alanda görülmektedirler. En dıştaki ve içteki dar bordürde, Doğu toplumlarının sanat eserlerinde çokça yansıtılmış olan mitolojik grifon figürleri sıralanmıştır. Dıştan içe doğru ikinci bordürde haçvari şekilde düzenlenmiş kar çiçeği motifleri yer almışken, üçüncü bordürde ilerler şekilde süvari kompozisyonlarına yer verilmiştir. Bu süvariler; kuyrukları düğümlü, yeleleri süslü, başlarında tuğları ve oldukça süslü koşum takımları bulunan atlar üzerinde, vücutlarındaki dar paçalı çakşırları, başlarındaki önü açık, arkası kapalı başlıklarıyla, yer yer Mezopotamya ve Sasani kültürlerine ait motifleri akla getirirken, yer yer de Orta Asya Türk toplumlarının yaşama biçimine ait görüntüler ortaya koyarlar. İçteki dördüncü bordürde aynı yönde ilerler şekilde bataklık bir araziden geçen geyik dizilerine yer verilmiştir. Geyiklerin Sibirya’ya mahsus bir hayvan olmasının yanında, ön kol ve arka kalçaları üzerindeki nokta, virgül gibi şekiller, Avrasya hayvan üslubunun ortak özelliklerini yansıtmaktadır.
Halının orta alanında içleri kar çiçeği ya da post motifleriyle doldurulmuş 6×4=24 eşit kare yer almaktadır. Ancak burada, benzer örnekler arasında zemin rengiyle motif rengi arasında değişim görülmektedir. Genel anlamda Pazırık Halısı’nın hâkim renkleri, kırmızı zemin üzerine beyaz, mavi ve sarıdan ibarettir.
Oldukça kaliteli ve ileri bir devreye işaret eden Pazırık Halısı’ndan sonraki ele geçen diğer halı parçaları arasında uzun bir boşluk bulunmaktadır. Ancak bu boşluk, bu dönemde halının yapılmadığı anlamına gelmez. Çabuk eskiyen, yıpranan bir malzeme olması dolayısıyla halıların, çok eski tarihlerden günümüze ulaşmış olmaları ancak saklama koşullarının sağlıklı olmasıyla alakalı bir durumdur.
Diğer Türk Halıları ve Pazırık Halısı
Orta Asya hiç şüphesiz eski bir dokuma merkezidir. Bu bölge ile Doğu Türkistan’a uzanan bölgelerde Ortaçağ’da zengin bir dokuma geleneğinin olduğu araştırmalar sonucu ortaya konmuştur. Türklere ait 1700 yıllık Lou-lan ve Lop-Nor’da (Budha Tapınağı) dokunmuş halılar ile çeşitli kumaşlar Aurel Stein’in 1906-1908’de yaptığı kazılarda gün ışığına çıkmıştır. Bugün bu halılar Hindistan-Yeni Delhi ve Londra-British Museum’da sergilenmektedir.
1913 yılında Turfan Bölgesi’nde A.Von Le Coq tarafından Kuça/Koço şehri yakınlarında bir tapınağın odasında da bir halı bulunmuştur. Göktürk’ler dönemine ait olan bu halılar MS. 5-6 yy’a aittir. Bugün bu halılarda Berlin İslam Müzesi’nde sergilenmektedir. Bu halı da yün malzemeyle düğümlenerek dokunmuştur. Süslemelerinde geometrik desenlerin yanında ejder figürü de görülür.
Pazırık Bölgesi ise buraya hiç de uzak değildir. Ayrıca bugün Kaş-gar, Hotan, Kuçar ilçesi Kuca ve Turfan’da dokunan halılar bu en eski halı bölgesinin geleneğini hala sürdürdüğünü göstermektedir. Pazırık halısının bulunmuş olduğu bölgenin yani Altayların karakter ve kültürünü yansıttığı açıktır.
Tarih ve kültür açısından bu kurganların Türkler tarafından oluşturulduğunu ve dünyanın ilk halısı olarak bilinen Pazırık Halısı da dâhil birçok eserin Türk motifleri barındırdığı görülmekte. Sanat tarihi uzmanlarından Erdmann da yaptığı araştırmalarda ”Pazırık Halısının Türk İlmiğiyle dokunduğunu ve Türk halısı” olduğunu kabul etmiştir. Ermitaj müzesinde sergilenen Pazırık Halısının desen, renk ve dokuma özelliklerine oldukça sadık kalınarak Gördes’te dokunmuş bir örneği de vardır.
Sonuç olarak Selçuklu ve Osmanlı halıları ile günümüzde dokunan Anadolu halılarının motif düzeni Orta Asya Türk halılarının zemin şemasına benzemektedir. Pazırık halısının zemininin 24 eşit kareye bölünmesi geleneği, Orta Asya’da dokunan keçelerde bile karşımıza çıkan bir şemadır. Selçuklu Dönemi Anadolu halılarının zemininin karelere ayrılması ve geometrik kompozisyonlar içerisinde yerleştirilmesi Büyük Selçuklu halılarının zemin şemasına benzemektedir. Beylikler Dönemi’nde gördüğümüz halı zeminin iki veya daha çok kareye bölünüp, her bir kare içerisine hayvan veya bitki motifi işlenmesi Pazırık Halısında da görülen geometrik düzene dayanmaktadır. Bugün Anadolu’da dokunan halı ve düz dokuma yaygılar Orta Asya Türk halı ve düz dokuma yaygıların geleneği sürdürülmektedir. Bu gelenek Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları yoluyla Anadolu’ya taşınmıştır. Beylikler ve Osmanlılar sayesinde günümüze kadar ulaşmıştır.
Günümüzde El Dokuma Halıcılığı
Günümüz Türk Halıcılığının en önemli ürünü tüm dünyanın yakından tanıdığı Hereke Halısı. Halı hane ve tezgâhlarda ayları hatta yılları bulan çalışmalarla ortaya konan bu halı pamuk iplik üzerine yün ve ipek üzerine ipek olarak iki türlü dokunur. Yün halıların dm²’sinde 3600 ilmek bulunur. Kalitesi 60×60 olarak adlandırılır. İpek halılarda ise dm²’de 10.000 ilmek olur. Kalitesi 100×100 olarak adlandırılır. Hereke halıları sık dokunduğu için desenler oldukça ayrıntılıdır.
Geçmiş yıllarda Hereke’de birçok evin hanımı ya da kızları tarafından Gördes düğümü kullanılarak Hereke Halıları dokunur ve tüccarlara, toptancılara satılırdı. Evlerde halı dokunması 80’li yıllara kadar yaygındı. Ancak sektörün sanayileşmesi, verilen yoğun emek, ipeğin pahalı olması gibi nedenler evlerdeki tezgâhların zamanla ortadan kalkmasına neden oldu. Hereke Halısı özel siparişler ve meraklıları sayesinde varlığını sürdümeye devam ediyor. Otoritelerin ortak görüşü ise; yetişen yeni neslin bu kültüre sahip çıkmadığı ve dokumacılıkta ki kalifiye personel açığı.