Türk Halıcılık Tarihi

İlk halı dokumacılığının Türk’ler tarafından yapıldığını ileri sürenler dünyada bilinen en eski halının (Pazirik Halısı) Türk çift düğümü ile dokunmuş olmasından hareket ederler. Halıcılığın ana yurdunun Türklerin oldugunu Türk halıcılıgının tarihinin 2500 yıl öncesine gittiğinin ve Türklerin halıya orta asyadan anadoluya taşındıgını ifade etmektedirler. Dolayısıyla tarihsel olarak el halıcılığının Türklerin el sanatlarından biri olduğu söylenmektedir.

Neolitik devrin sonlarına doğru bir kısım hayvanların ehlileştirilmesi yünlü dokumaların başlangıcı olduğu sonucunu doğurmuştur. İlk eğirmenin, liflerin iki el arasında oğuşturularak yapıldığı tahmin edilmektedir. Daha sonraları bu işin yarı yuvarlak bir taş ile diz üzerine oğuşturularak yapıldığı anlaşılmaktadır. Orta Asya’da Türkistan’da yapılan kazılarda Neolitik devir katlarında, kil, taş ve kemikten yapılmış değişik büyüklük ve ağırlıkta pek çok Ağırşak bulunmuştur. İlk Türk vatanı olan Orta Asya (özellikle verimli sahaların bulunduğu Doğu ve Batı Türkistan), dünya medeniyet tarihinin en önemli merkezlerinden biridir. Turfan, Kara Hoça, Hotan gibi eski Türk şehirleri ile Türkistan ve Horasan şehirlerinde bulunan halılar, Türk halı sanatında kullanılan üslup ve teknik hakkında kesin bilgiler vermektedir. Orta Asya Türk halı tekniğini incelendiğinde, birbirinden ayrı iki sistemle karşılaşıyoruz. Biri atkı ile yapılan çok basit şekildir ve asıl teknik düğümlü dokuma şeklidir.

Ana yurdun çeşitli kaynaklarından Moğollara kadar takip edebilen çok köklü bir geçmişe sahip Türk halı dokumacılığını Anadolu’da aynı özelliklerle izleyebiliyoruz. İlk yurtlarında en eski dokuma ham maddeleri olan yün, keten, ipek ve pamuğu halı dokumacılığında büyük bir ustalıkla kullanmış olan Türkler, ata mesleği olan bu sanatı Anadolu’da Selçuklularla en üst seviyeye çıkarmışlar. Çatal Höyük kazılarında M.Ö. 6000 yılına tarihlenebilen mabet duvarlarında renkli duvar halılarının bulunuşuyla, şimdi olduğu gibi Neolitik devirde de Anadolu’nun verdiği en tipik örnek olduğu görülüyor. Ve yine bütün bu noktalardan anlaşıldığı gibi, boyacılığın da o devirde bilindiği görüşüne varılıyor. Türkler dünyanın neresine giderlerse gitsinler, kültür unsurları olan halı dokuma tekniğini akan bir ırmak gibi anadan kıza devrederek devam ettirmişler.

Altaylarda, Beşinci Pazırık Kurganında gün ışığına kavuşturulan dünyanın en eski düğümlü halısı ise, Türk halı karakterini Orta Asya halı sanatının Üslup ve Tekniğini en iyi şekilde aksettiren çok değerli bir örnektir. Pazırık halısının zemininde süvariler, geyik ve hayvan figürleri, canlı bir şekilde dokunmuştur. 1 santimetrekaresi incelendiğinde 36 düğümden oluştuğu görülür. 60×60 karakterinde ince bir halıdır. Bu şekilde bir desen anlayışının seyrek düğüm sistemiyle meydana getirilmesi zaten söz konusu değildir. Pazırık halısının kalınlığı, yani hav yüksekliği 2 mm kadardır.

Orta Asya kökenli Türk halıları, özünü tabiattan almıştır; desenler, hareketliliğini ve dinamikliğini tabiattan almıştır. Ejder, teoti, bulut, yıldırım, boğuşan anka kuşları, ejderle anka kuşunun mücadeleleri, tabiat ve hayal gücünün birleşmiş şekilleridir. Eski Türk halılarında stilize edilen söz konusu hayvanlar, ana ve hakim olarak sık sık kullanılan temel motifleri teşkil eder.

Ankara’nın Bizanslılardan Selçuklular tarafından alınışı 1073 yılına rastlar. Türklerin Ankara’ya gelişiyle Ankara’nın kaderi de değişmiştir. Beraberinde sanatlarını da taşıyan Türk toplumu, koyun yetiştirmeye başlar. Esasen, Ankara steplerinde yetişen ve Silenos adını taşıyan yabani keçinin tüylerini de halı ve kilim dokumacılığında kullanmıştır. Anadolu Selçuklularına ait çok güzel örnekler Stockholm (İsveç) Milli müzesinde mevcuttur. XIII. yüzyılda Anadolu’yu gezen Ebu Elfido Seit İbn Sait, Aksaray’da ve Ankara’da Türkmen halıları yapıldığını ve her tarafa satıldığını ve yine aynı yüzyılın sonunda Türkiye’den geçen Marko Polo 1271 yılında Anadolu’yu ziyaret etmiş ve Selçukluların dünyanın en ince ve en güzel halılarını ürettiklerini yazmıştır. Eserinde Afyon, Ankara, Niğde, Nevşehir, Konya, Kayseri ve Sivas halılarının Anadolu halıları olarak isimleri geçmektedir. XIV. yüzyıl başlarında Anadolu’yu ziyaret eden İbn Battuta, Anadolu’da yapılan halıları övüyor ve bunların Mısır, Suriye, Irak, İran, Hindistan ve Çin’e kervanlarla satıldıklarını kaydediyordu. Bugün Doğu Türkistan’da Hoten, Kaşkar; ayrıca Afganistan halıları, tipik Türk halı desen ve karakterini kısmen korumuş halılar olarak kabul edilebilir.

Osmanlı döneminde sarayın kumaş ve halı ihtiyacını karşılamak üzere hereke halı fabrikası, Cumhuriyet döneminde ise Isparta’da sümer halı fabrikasının kurulması ile halı üretiminde daha profesyonel bir yol izlenmiştir. Osmanlı döneminde ilk saray halı atölyesi herekede kurulmuş ve Osmanlı saraylarını dekore etmek üzere değişik ölçülerde halı dokumacılığına başlanmıştır. 1844 yılında Sultan Abdülmecid’in emri ile Hereke’de kurulan halı tezgahlarıyla yeni bir döneme girilmiştir. Bu atölyeler Osmanlı sanayisinin ilk modern fabrikaları olarak kabul edilmiştir. Cumhuriyet döneminde Sümerbank el halısı vakfı, kooperatifler, atölyeler ve özel sektör Türkiye’nin her yerinde üretime başlamıştır.

Türkiye’nin son yıllarda gelişmesi ve sanayileşmesi ile birlikte, emek yoğun bir iş olan halı ve kilim dokumacılığı da hızla azalmakta ve Türkiye bu alanda liderliğini hızla yitirmektedir. Üretim de daha az gelişmiş ve emek-yoğun işlerin daha çok kullanıldığı Pakistan, Hindistan, Çin ve Nepal gibi ülkelere kaymıştır. Bu ülkelerde hem hammadde hem de işçilik ülkemizle mukayese edilemeyecek kadar ucuzdur. Bu durum Türk halıcılığının rekabet etme gücünü zorlamaktadır ve maalesef el halısı imalatı yapan çok az firma kalmıştır.