Halı dokumacılığı ihtiyaç sonucu doğmuş olsa da, daha sonraları gelişip, zenginleşerek sosyal ve sanatsal bir kimliğe bürünmüş. Dünyanın bilinen en eski sağlam halısı, Orta Asya’da ‘Pazırık Kurganları’nda yapılan arkeolojik kazılarda bulunmuş. Hun Türklerine ait mezarda bulunan halı, aynı zamanda dünyanın en eski düğümlü halısı olması açısından oldukça önemli. Anadolu halı sanatının ilk önemli eserleri ise 13. ve 14. yüzyıllarda “Anadolu Selçukluları” döneminde Konya, Beyşehir, Aksaray ve Sivas’ta dokunmuş. Zamanın en muhteşem halılarının dokunduğu bu dönem, dünyada halı sanatının da ilk parlak dönemi sayılmış.
Renk ve desen açısından oldukça göz kamaştırıcı ‘Anadolu Selçuklu’ halılarına sanatsallık bir kimlik kazandıran en önemli özellik, geniş bordür ve kûfi yazıları. Bunun yanında zemini oluşturan baklavalar, sekiz köşeli yıldızlar ve motifler sonsuzluğu ifade edecek şekilde yan yana ve üst üste sıralanmış. Genellikle bitkisel kökenli geometrik biçimler ile “Gördes (Türk) düğümü” kullanılan, hikayesi olan halılarda aynı rengin farklı tonları bir arada uyumlu bir şekilde uygulanmış. Atkıları al ve çözgüsü ak renkte dokunan halıların sert yün iplikleri bitki köklerinden elde edilen doğal boyalarla boyanmış. Mavi ve kırmızı, halılardaki ana renk olmakla birlikte sarı ve yeşil de sıklıkla kullanılmış.
Pek çok yazılı kaynakta 13.yüzyılda övgüyle söz edilen halılar için 1271 yılında Anadolu’ya gelen Venedikli tüccar Marco Polo ‘Sivas ve çevresinde dünyanın en kaliteli ve en güzel halıları dokunuyor’ derken, ünlü seyyahlardan İbn-i Batuta da 14. yüzyıl başlarında Anadolu’da gezerken halılardan hayranlıkla bahsetmiş.13.yüzyıldan itibaren batı ülkelerine satılan halıların markalaşıp Avrupa ressamlarının tablolarında görülmesi 14.yüzyılı bulmuş ve Avrupalı aristokratlar için bir prestij simgesi haline gelmiş. Halıların batıya tanıştıranlar Venedikliler olmuş. Zira Venedik tüccarları ile yapılan ticaret anlaşmalarında Anadolu halısı, en önemli ticaret malıymış.
Osmanlı Dönemi ve sonrasında da bu geleneksel sanatımızın günümüze ulaşması için çabalayan kişiler olmuş. Ancak günümüzde bu işi pek çok zorluğa rağmen yürütmeye çalışan, ‘Düğümlerle yola çıkan’ biri var ki; onun bu çabasını görmezden gelmek mümkün değil…
Gözünü adeta babası İsmet Can’ın 1968 yılında kurduğu halı dükkanında açmış. Yaz tatilleri dahil, okuldan geri kalan zamanlarını babasına yardım etmekle geçirmiş. İşi o kadar sevmiş ki; gün gelmiş orada yatmış, gün gelmiş derslerini orada yapmış. Askere gidip, 1992 yılında döndüğünde artık işin başına geçme zamanı da gelmiş.
O güne kadar babasından öğrendikleri zaten belleğinde bir yerlerde duruyormuş ama Osman Can bu işi geliştirmeye niyetliymiş. Halı üretimi yapmak en çok istediği şeylerden biriymiş. Bunun için Selçuk’un Çamlık köyünde atölyesini kurmuş.
Ürettiği halıların 13.yüzyıldan ve 19.yüzyıla uzanan hikayeleri var. Halıları o yılların motifleri ve düğümlerini uygulayarak dokunuyor. “Türk İslam Eserleri” müzesinde sergilenen Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemi halılarının motiflerini birebir tasarımcılarına çizdirerek desenleri oluşturuyor. Bu işin gelecek kuşaklara aktarılması en büyük hedefi. Biz işimizi en güzel şekilde yapalım. Nasıl olsa birileri görüp gelir, halılarımızdan alır. “Bizim bu işi devam ettirebilmemiz için halıların da satılması lazım tabiî ki” diyor. Ve başlıyor anlatmaya…
“Benim yaptığım işin her evresi gözlerinizi yaşartır. İçinize bir sevinç doğar, bir kelebek uçuşur gönlünüze. ‘Alt tarafı halı değil mi?’ demezsiniz. Mayıs ayının sonunda aşağı yukarı 2500 koyun elle kırkılır. Kırkılan yünler üç ay içinde derelerde yıkanır. Kiri en iyi temizleyen akan sudur. Daha sonra kurutulur. Benim 25 altın kızım var. En genci 65 yaşında. Sanırsınız 30 yaşındalar. Yünler onlara dağıtılır. Kızlar yünleri çıkrıkla, kirmanla elde eğirirler. Bu işi hiç biri para için yapmaz. Severek yaparlar ama günün sonunda da paralarını alırlar. Evlerinin bütçelerine katkıları olur. Her biri günde en fazla bir kilo yün eğirir. Bu yünler çamlıktaki atölyede kök boya ile boyanır.Yanımda çalışan üç eleman ise dağlardan ot toplarlar. Bu otların karışımlar ile çeşitli renkler elde edilir. Kök boya elde etmek oldukça meşakkatli bir iş. Örneğin kırmızı rengi “kırmızı kök” denen bitki dikildikten 4 yıl sonra toprağın altına alınır. Bir sene burada kurur. Toprağın altından çıkarılarak öğütülür. Sarı rengi ‘muhabbet çiçeği’nden alınır. Cevri, yabani safran, ceviz, indigo, nar… Hepsi kök boya elde etmek için toplanan bitkiler.
Boyanan ipler atölyede çevre köylerden gelen kızlar tarafından tezgahlarda dokunur. Kızlara atölyede dokuma işini uzman dokuma öğretmeni olan eşim öğretir. Tezgahın başına bir tecrübeli bir de yeni başlamış olan dokuyucular oturur. Tecrübeli olan yeni başlayanı izler ve hatalarını düzeltir. Dokuyucu kızlar okuldan geri kalan zamanlarında atölyeye gelirler. Dokuma işi eğitimlerine engel olmaz. Böylece hem meslek edinmiş, hem de eğitimlerine devam etmiş olurlar. Dokunan halılar Aksaray’a gönderilir. Orada yıkanıp temizlenir, saçakları düzeltip, son işlemleri de yapıldıktan sonra geri gelirler. Gelen halılar ya dükkanımızda sergilenir ya da ihracat ürünü olur. Ağırlıklı olarak ihracatımız Amerika ve Japonya’yadır.Özgün modelli halılarımız da var. İçlerinden gelen motifler ile dokuma yapan kızlarımız halıların içlerine isimlerini yazarlar. Kızlar işlerini o kadar severler ki; zaman zaman mesai bitse de motifin son halini görebilmek için devam etmek isterler. Halı işi radyoda dinlediğimiz arkası yarın programı gibidir. Halıyı dokumaya başladınız mı akşam evinize gittiğinizde sabahın olmasını sabırsızlıkla beklersiniz.”
Osman bey hayırlı bir evlat… Kendisine sevdiği bu mesleği armağan eden babasına 2008 yılında bir jest yaparak, babasının sonradan dostu olan müşterilerini Almanya’dan Amerika’dan davet ederek, Çamlık’taki tren müzesinde bir doğum günü partisi organize etmiş. O gecenin fotoğraflarından oluşan tablolar düzenleyerek, tarihi bir ev olan dükkanının üst katında bir odada sergilemiş.
Osman Bey’in eşi Funda hanım; “Çok zor durumlardan geldik buralara. Ama çok severek yapıyoruz. Her sabah koşarak geliyorum atölyeye” derken gözlerinin içi gülüyor. “Halı dokumak bir matematik işidir” diye devam ediyor. Ben de denemek istiyorum. Onlar o kadar hızlı yapıyorlar ki bu hıza ne kadar zamanda erişilebildiğini soruyorum. “Zamanla hızlanıyor öğrencilerim. Üç ayda dokumayı öğreniyorlar” diyor. Mehmet usta ise bize yünlerin boyandığı kazanları gösteriyor ve boylar ile ilgili detaylı bilgiler veriyor.Böylece halı dokumanın başından sonuna geçtiği evrelerin büyük bir kısmının uygulamasını da görmüş oluyoruz.
Osman Bey her yıl Hannofer’de düzenlenen dünyanın en prestijli halı fuarı olan Domotex halı fuarında halılarının tanıtımını yapıyor. Bir dönem Çankaya köşkünün halılarını da dokuyan Osman Can’ın halıları her yıl New York Metropolitan Müzesinde sergileniyor. Geçtiğimiz yıl ise 11. düzenlenen, üniversiteler tarafından desteklenen “Türkiye’nin en kapsamlı Halı Tasarım Yarışması”nda bir halısı ikinci bir halısı da birinci olmuş.
Ülkemiz için çok önemli bir değer olan Osman Can ve ekibi “Türk Halıcılığı”nı geleceğe taşıyabilmek için gösterdikleri çabanın daha çok fark edilebilir olması için bıkmadan usanmadan çabalarken biraz daha destek bekliyorlar.